yapay-zeka

Yapay Zekâ Çağında İnsani Beceriler : Ne Değişiyor, Ne Aynı Kalıyor?

Bu hafta sonu Oksijen gazetesinde bir köşe yazısı okudum. Akın Abdula adlı bir yazarın ‘Steril Başarılar ve Güvensiz Toplum’ başlıklı yazısı (tavsiye ederim) çok hoşuma gitti ve beni aşağıdaki makaleyi yazmaya yöneltti. Umarım siz de benim makalemi beğenirsiniz.

Teknoloji hızla değişirken, makineler öğrenip algoritmalar karar verirken liderlik, empati, güven gibi benim çok çok önem verdiğim “insani yetkinlikler“e ne olacak?

Teknolojiyle barışmak ve onunla bir olup yarışmak önemli ancak geleceğin dünyasında başarılı olmanın yolu, teknolojiyle yarışmaktan değil, insan kalabilmekten geçiyor.

Evet hâlâ öyle!

Yapay zeka, otomasyon ve dijital dönüşümün etkilerini her alanda görüyoruz. Bu baş döndürücü hızda gerçekleşen değişim ortamı, bir gerçeği açıkça ortaya koyuyor:

Bilgiyi ezberlemek değil, bilgiyi anlamlandırmak; emir vermek değil, yaratıcılık sunmak; mevcut sistemlere uyum sağlamak değil, yeni sistemler tasarlamak geleceğin asıl ihtiyaçları olacak.

Teknoloji bilgiye ulaşmayı ve daha birçok şeyi kolaylaştırıyor. Ama hayal gücünü, empatiyi, ilişki yönetimini teknolojiye bırakamıyoruz.

İşte tam bu noktada, insani becerilerin değeri bir kez daha ön plana çıkıyor. Değişen teknolojiyle birlikte bu anlamda neler değişiyor?

Teknik yetkinlikler hızla demode oluyor

Bugün değer verilen birçok teknik beceri, yarın bir yazılım güncellemesiyle sıradan hale gelebiliyor. Kodlama, veri analizi, hatta içerik üretimi gibi alanlarda bile yapay zekâ çözümleri devreye giriyor. Bu yüzden sürekli öğrenme, kendini güncelleme artık bir lüks değil, bir zorunluluk.

Bilgiye sahip olmak yeterli kalmayabiliyor

Dünyanın tüm bilgisine birkaç tıkla ulaşabiliyoruz. Fakat önemli olan bilgiye sahip olmak değil; bilgiyi bağlam içinde değerlendirmek, eleştirel düşünebilmek ve onu hikâyeye dönüştürebilmek.

Rutine bağlı işler (acı ama gerçek) kayboluyor

Tekrara dayalı, sabit kalıplarla yürütülen işler hızla makinelere devrediliyor. Buna karşılık esnek düşünebilen, yeni kombinasyonlar kurabilen, farklı bakış açıları geliştirebilen insanlar öne çıkıyor.

Neler aynı kalıyor?

Empati ve duygusal zeka

İnsan olmanın temel taşlarından biri: Empati. Karşımızdaki kişinin ne hissettiğini anlayabilmek, ona değer verebilmek, iletişim kurarken duygularını gözetmek… Bu beceriler hiçbir zaman makinelere devredilemeyecek.

Daniel Goleman’ın ifadesiyle:

Duygusal zekâ, iş başarısının en az %80’ini belirlerken, teknik bilgi ve IQ sadece %20 etkilidir.

Özellikle ekip yönetiminde, müşteri ilişkilerinde ve liderlikte duygusal zekânın önemi giderek artıyor.

Güven ve ilişki yönetimi

İş dünyası sadece ürünlerden veya hizmetlerden ibaret değil; ilişkiler üzerine kuruludur. Bir markaya bağlılık, bir lidere güven, bir ekibe sadakat gibi kavramlar, samimi ve güvene dayalı insan ilişkileriyle oluşur. Güven, algoritmalarla kolay kolay hesaplanamaz; endeksi vesairesi hesaplansa bile davranışlarla, tutarlılıkla ve empatiyle inşa edilebilen bir şey güven.

Bir çok değişedursun, liderlerin yalnızca aklı değil, kalbi de temsil ettiği çağda kalmaya devam edeceğiz.

İşte bu yüzden geleceğin lideri, teknolojiyle hızlı koşan değil; güvenle yürüyen lider olacak.

Yaratıcılık ve eleştirel düşünme

Yapay zekâ geçmiş verilerden sonuçlar çıkarabilir, eğilimleri tahmin edebilir. Ama “sıfırdan” yepyeni bir fikir üretmek, geleceğe yön verecek hayalleri kurmak hâlâ insana özgü. Özellikle liderlikte değişen şartlar altında yeni yol haritaları çizmek, inovatif çözümler üretmek, sadece bilgiyle değil hayal gücüyle mümkündür.

Bu noktada Albert Einstein’ın şu sözü geliyor aklıma:

“Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar” demişti.

Gerçek Hayattan Bir Örnek:

Birkaç yıl önce, Avrupa merkezli büyük bir lojistik şirketinin Yönetim Kurulu CEO’larına, tüm operasyonlarını yapay zekâ destekli bir sisteme geçirmek için kapsamlı bir dijital dönüşüm süreci başlatması görevini vermişti.

Projeye büyük yatırımlar yapıldı. Ancak birkaç ay içinde önemli bir sorunla karşılaştılar:

Çalışan direnci!

Çalışanlar değişimden korkuyor, yeni sistemleri benimsemekte isteksiz davranıyordu. Yönetim kurulu, sorunu teknik eğitim eksikliği olarak değerlendirirken, CEO farklı bir şeyi fark etti: İnsanlar kendilerini değersiz ve önemsiz hissediyordu.

Bunun üzerine CEO, tüm ekiplerle birebir görüşmeler düzenledi. Çalışanların duygularını dinledi, kaygılarını ciddiye aldı ve onların görüşlerini sürece dahil etti. Bazı süreçler çalışanların önerileri doğrultusunda revize edildi. Sonuçta sadece dijital dönüşüm başarıyla tamamlanmadı; çalışan bağlılığı oranı da %18 arttı.

Bu olay şu açıdan güzel bir örnek: Teknolojiyi kullanmak, insanı unutmadığınız zaman anlam kazanıyor.

Sonuç olarak teknolojiyi elbette kullanalım, ama insan kalalım.

Yapay zekâ ve otomasyonun hayatımızda kapladığı alan her geçen gün büyüyebilir; ancak, bizi geleceğe taşıyacak olan şey, makineler gibi olmamız değil. İnsani yönlerimizi güçlendirerek bu teknolojilerle birlikte ilerlememiz olacak.

İnsan zekâsı, yapay zekâyı kullanarak sınırlarını daha da genişletebilir. Fakat, empati, güven, yaratıcılık ve liderlik gibi değerleri kaybedersek, sadece hız kazanırız; yönümüzü bile kaybedebiliriz.

Tekrar ediyorum. Geleceğin dünyasında güçlü olmak, insan kalmayı başarmaktan geçiyor.

Peki ya siz bu konuda ne durumdasınız?

Zorlanıyor musunuz?

En çok hangi insani becerinizi korumakta ve güçlü tutmakta zorlanıyorsunuz? Merak ediyorum…

 

Yazı Bağlantısı: LinkedIn

Yazar: Tayfun Öneş