emretmeden-yonetiyorsaniz-gercek-bir-lidersiniz-kocvari-mentorluk

Emretmeden Yönetiyorsanız, Gerçek Bir Lidersiniz

Geçenlerde bir yerde Lao Tzu’nun “Emretmeden yönetiyorsanız, lidersiniz demektir” sözünü okudum. Modern liderlik anlayışının özüyle birebir örtüşen bir felsefeyi çok güzel ve çok öz bir biçimde ifade eden bu cümle beni düşünmeye hatta yıllar öncesi yaşadığım iki olaya götürdü.

Üniversiteyi bitirmek üzereydim, kafamda bir dolu belirsizlik, ileride ne olacağım, nasıl bir iş hayatım olacak gibi sorular vardı. Bu arada okul bitmek ve iş hayatına atılmak üzere olduğum için evde annem ve babamın benden beklentileri de farklılaşmıştı.

Onların iş hayatına atılma arifesinde olan oğullarıyla ilgili endişeleri varmış demek ki, bana birkaç kez yeterince sert olmadığım konusunda uyarıda bulunduklarını hatırlıyorum. “Oğlum, insancıl olman, iyi kalpli olman falan iyi de, yarın bir gün müdür olacaksın, nasıl yöneteceksin emrindekileri?” diye soruyorlardı.  “… emrindekileri…” sorunun içeriğine ve sözcüklerin ağırlığına bakar mısınız!?  Doğal olarak ben de o genç aklımla çelişkiye düşer, gerçekten de bir gün kariyerimde ilerleyip müdür olursam müdürlüğü nasıl becereceğim konusunda strese girerdim. Neyse ki, kendime şunu dediğimi de iyi hatırlıyorum. Eğer müdür olmak için rol yapacaksam, ‘sert adam’ı oynayacaksam… müdür falan olmam daha iyi!

Neyse ki, artık geleneksel emir-komuta yönetimi yerine, ilham veren, yol gösteren ve ekiplerini geliştiren liderlerin öne çıktığı bir dönemdeyiz. Peki, “emretmeden yönetmek” ne anlama geliyor ve bunu başarabilen liderler hangi becerilere sahip? Bunlara biraz bakalım istiyorum bu yazımda ama önce bir anımı daha paylaşmak istiyorum. İlki kariyerimin daha başlarından hatta daha başlamadan önce yaşadığımla ilgiliydi birazdan okuyacağınız ise sonlara doğru Romanya’ya genel müdür olarak tayin olduğum dönemden bir anı:

Yıllarca komünizm ile yönetilen ve ast-üst ilişkisine, hiyerarşik yapıya çok önem veren Romenlerden oluşan  genç bir ekibin başına genel müdür olarak tayin olduktan kısa bir süre sonra bir gün şirketten birkaç kişiyle mesai saatleri sonrasında da ofiste kalıp bir konu için uzun süre çalışmamız gerekiyordu. Zaman zaman Romence konuşulduğundan ve benim detaya hakim olmadığım bir konu olduğundan saatler ilerledikçe enerjim düşmüş, uykum gelmişti. Onlar, harıl harıl çalıştıkları için kahve almaya kendim gittim mutfağa. Sadece kendime değil, benim odamda o an çalışmakta olan herkese kahve yapmak geldi içimden ve ikram etmek için 5-6 fincanı bir tepsiye koyup odama geri döndüm. Bunun o an yarattığı tepkiyi size anlatamam! Önce bir sessizlik oldu, birkaç kişi birbirine bakmaya başladı “bu adam –koskoca genel müdür- ne yapıyor böyle?” dercesine…  Sonra iki kişi ayağa kalkıp elimden tepsiyi almaya çalıştı. “Sir please…!” falan gibi tepkiler duyduğumu hatırlıyorum…

İşte, gerisini ve getirisini düşünmeden, içimden geldiği için yaptığım bu jest onlarla aramdaki bağı güçlendirdi ve birbirimizi anlama sürecini hızlandırmış oldu. Alışmış oldukları türden, mesafeli ve sert bir yönetici olmadığımı hatta benim de onlar gibi normal (!) bir insan olduğumu o an daha yeni anlamaya başlıyor gibiydiler.

Yorulduklarını görüp, kahveleri onlar için de doldururken iyi ki, “şimdi bunlara ben servis yaparsam beni bir daha dinlemezler, otoritem sarsılır…” gibi saçma sapan bir çekinceye kapılmamışım.

Bu iki anekdottan sonra konumuza dönecek olursak:  Tarih boyunca yaygın olan liderlik tarzı, otoriteye dayalı olandı. Uzun yıllarca gerçekten de Otoriter liderler emir verir, astlar uygular ve süreç sorgulanmazdı bile. Neyse ki, bu yaklaşım, insan motivasyonu, yaratıcılık ve verimlilik gibi kavramlarla çeliştiği için sorgulanmaya başladı ve zamanla evrime uğradı. Ben de gelişim sürecimde, ekiplerini otorite kullanmadan yönetecek kadar ilham verici olabilen liderlere özenirdim hep.  Ve genellikle sevilen liderleri örnek almaya çalıştım, korkulanları değil.

Modern liderlikte otoriter yaklaşım yerini, güvene dayalı, koçluk yaparak rehberlik eden ve ekiplerini motive eden bir anlayışa bırakınca hizmetkar liderlik –kahve yapıp getiren liderlik- :-)) , ilham veren liderlik gibi kavramlar da öne çıktı.

Nasıl olacak bu iş..? Yani emretmeden yönetmeyi nasıl becereceğiz? Zamanla kazanmamız gereken birtakım özellikler söz konusu ama temelde şu unsurlara dikkat etmek gerek bence:

Güven ve Yetkilendirme Bir lider olarak ekibinizin potansiyeline inanmalı ve onlara söz hakkı tanımalısınız. Kendilerine güven duyulan çalışanlar, daha fazla sorumluluk alıyorlar ve şirkete olan bağlılıkları artıyor. Bu kesin. Otorite ile değil, güven ile yönetmeyi becerebilmek gerek. Hele hele takımı siz kurduysanız güvenmeme gibi bir lüksünüz asla olamaz.

Koçvari Liderlik Yaklaşımı Bir liderin en önemli rolü, takımının potansiyelini ortaya çıkarmaktır. Bunu emirler vererek değil, doğru sorular sorarak, cesaretlendirerek ve gelişimlerini destekleyerek yapabilirsiniz.

Etkin İletişim ve Empati Liderler emir vererek değil, ekipleriyle doğru bir iletişim kurarak yol göstermeli. Empati yapmak, ekibinizin hislerini ve motivasyonunu anlamak liderliğinizde fark yaratacaktır.

Emir vermek yerine, Vizyon sunmk ve İlham vermek, onlara neden belirli bir yönde ilerlemeleri gerektiğini anlatmak hep daha etkili oluyor Vizyon sahibi liderler, ekiplerine uzun vadeli bir yol haritası çizerek ilham veriyorlar.

Lao Tzu’nun yüzyıllar öncesinde söylediği bu söz gerçek liderler emir vermez, ilham verir sözü, bugün modern iş dünyasında daha da anlam kazanıyor. Ekibinizi korkutarak değil, onların gelişimini destekleyerek ön plana çıkarın.

Gerçek liderlik, sizi takip etmek zorunda oldukları için veya sizden korktukları için değil, sizinle yola çıkmak istedikleri için insanların yanınızda olmasıdır.

 

Linkedin Bağlantısı: Tıkla

Yazar: Tayfun Öneş