is-yasam-dengemiz

İş-Yaşam Dengemiz Nerede?

Geçtiğimiz günlerde küresel İK platformu Remote, dünyanın en yüksek GSYİH’ye sahip 60 ülkesini “iş-yaşam dengesi” açısından değerlendirmiş. Ve Türkiye o listenin altlarında yer almış.

Şaşırdık mı?

Sanmam.

Liderlik ve ekip motivasyonu sunumlarında ele aldığım bir bölüm var: Türkiye’de çalışanları motive etmek diğer ülkelere göre neden daha zor diye sorup sebeplerini açıklamaya çalışıyorum. İşte (ve maalesef) o sunuma entegre edeceğim bir istatisitik daha!

Dönelim bu yazımın konusuna.

Remote’un kullanmış olduğu kriterlerin (ki, bence çok makul) bazıları şunlar:

–       Yıllık yasal izin

–       Hasta izni ve sağlık hizmetlerine erişim

–       Resmi tatiller

–       Ortalama haftalık çalışma saati

–       Kamu güvenliği

–       Minimum ücret

–       Örgütlü güvence (örneğin işsizlik sigortası)

–       Mutluluk (world happiness index)

Listenin zirvesinde 100 üstünden 87 puanla Yeni Zelanda yer alıyor. Hemen ardından İrlanda, Belçika, Almanya ve Norveç geliyor.

Peki ya biz? Türkiye 50. sırada. Toplam puanımız ise 43!

Ne yazık ki bu tablo, “hep çok çalışıyoruz ama mutlu muyuz?” sorusunu bir kez daha önümüze getiriyor.

Türkiye Neden Geride?

Bu araştırma bize yine ayna tutuyor ama çoğumuz hem de yetkili olanlarımız bu aynaya bakmaktan kaçınıyoruz. Hele İK’cılarımız bu konuda gözlerini dört açmalı bence.

İşte sıralamadaki yerimizi belirleyen ve alarm vermesi gereken birkaç konu:

Ortalama haftalık çalışma süremiz hala çok yüksek. Avrupa’nın çoğu 35–38 saat aralığında çalışırken, biz 45 saatlere takılıyız.

Yıllık izin süreleri yetersiz. En basitinden bazı Avrupa ülkelerinde, işe başlar başlamaz yirmibeş gün izin söz konusuyken, bizde hala ondört hatta, on gün konuşuluyor.

Resmi tatillerde bile çalışmak “kahramanlık” sayılıyor. Listenin ilk 5 sırasında yer alan ülkelerdeki beyaz yakalıya, hele hele bir yöneticiye tatildeyken bırakın mail ile ulaşmayı telefonla bile çok zor ulaşırsınız. Oysa bizde müşteriye veya bayiye bayramda seyranda bile “Abicim beni 7/24 arayabilirisin!” deme kahramanlığı(!) var…Patron ya da yöneticiye de aynı kahramanlığı göstermeye çok meyilliyiz. Oysa o günler, üretkenliği yeniden kazanmak veya artırmak için var.

Mental sağlık bizde hâlâ neredeyse bir tabu. Stres yönetimi, tükenmişlik sendromu ya da psikolojik destek, “well being” çalışmaları yavaş yavaş bazı şirketlerin gündemine girse de bir çok işyerinde hala “yumuşak konular” veya ele alınması gereksiz konular gibi görülüyor.

İş-Yaşam Dengesi Neden Bu Kadar Önemli?

Konuya yalnızca şirket perspektifinden bakıldığında dahi, bir çalışan kendini tükenmiş hissettiği sürece aslında hep sadece o günü kurtarmaya çalışıyor.

Genel anlamda bakıldığında ve çok basit bir ifadeyle insan sadece bir çalışan değil. Mutsuz olduğunda, eve yorgun veya tükenmiş olarak döndüğünde yalnızca kendini değil, çevresini de etkiliyor, toplumu etkiliyor.

Dolayısıyla şirket yönetimlerine ve şirketlerin kültürünü oluşturanlara ve İK’cı arkadaşlara bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor. Hedef sadece övüne övüne sunulan ebitda’lar, pazar payları, büyüme oranları vb olmamalı.

Çözüm çok da imkansız değil…

Remote’un araştırmasında Türkiye’nin 50 sıradaki yerini değiştirmek, durumu iyileştirmek zor ama imkânsız değil. Üstelik bu değişim ille de yasal düzenlemeler gerektirmiyor, kurumların kendi kültürleriyle de mümkün.

Aklıma gelen bazı öneriler:

  • Esnek ve hibrit çalışma modellerini daha yaygın hale getirmek
  • Yıllık izinlerin gerçekten kullanılmasını teşvik etmek
  • Çalışan memnuniyetini ölçen iç anketleri sadece “yapmış olmak için” değil, önemseyerek ve aksiyon almak için kullanmak
  • Mental sağlığa yatırım yapmak
  • Koçluk, mentörlük, psikolojik destek sistemleri kurmak.
  • “Çalışan sadece bir kaynak değil, bir insan!” yaklaşımını içselleştirmek

Unutulan veya işlerin kolayına kaçınca es geçilen bir gerçek var: Çalışan mental olarak sağlıklı ve mutluysa şirketler de daha sağlıklı ve uzun vadeli büyüyor.

Şunu benimsememiz lazım: İş-yaşam dengesi bir ayrıcalık değil, bir gereklilik.

 

Yazı Bağlantısı: LinkedIn

Yazar: Tayfun Öneş