Yaşamımızın belli aşamalarında hepimiz kendimize şu soruyu sorarız: “Hayattaki amacım ne?”. Biz sormasak bile özellikle üniversite yılllarında ya da mezun olur olmazbu soruyu bize soranlar mutlaka çıkar. Zor bir sorudur bu. Üstelik farkında olalım veya olmayalım vereceğimiz cevaplar yaşam tarzımızı, önceliklerimizi ve mutluluğumuzu şekillendirir. Hayatta amacımız, kim olduğumuzun ve nelere değerverdiklermizin aynası gibidir çünkü.
Peki, gerçekten hayatta bizim için en değerli şey ne?
Hedefler koyup birer birer onlara ulaşmak mı ?
Bazı insanlar için yaşam, belirli hedefler koyup bunları başarmak üzerine kurulu oluyor. Başarılarla dolu bir kariyer, güçlü bir aile yapısı ya da bireysel bazı alanlarda ustalık gibi hedefler, bu tarz kişilere/kişiliklere yön veriyor.
Bu tarz, hedef odaklı yaklaşım, kişiye güçlü bir motivasyon sağlar; çünkü ulaşılan herhedef, bir başarı duygusu yaratır. Ancak, bu bakış açısının bazı tuzakları da var. Sürekli bir takım hedeflere ulaşmak için yaşarken, sürecin keyfini kaçırıyor olabiliriz. Hedefler birer basamak gibi görünebilir; birine ulaşınca, diğerine odaklanmak gerektiği düşünülür. Bu da çoğunlukla şu soruyu beraberinde getirebilir: “Hedefler bitti şimdi ne yapacağım?” Tatmin duygusu yerini boşluğa bırakabilir.
Bu noktada Dale Carnegie’nin şu sözü bence çok anlamlı:
“Başarı, istediğiniz şeyleri elde etmek; mutluluk ise elde ettiğiniz şeylerden keyif almaktır.”
Hedef odaklı yaşamak güzel, ancak sürecin tadını çıkarmayı unutmamak gerekir. Yolculuğun kendisi, hedef kadar kıymetlidir.
Sürekli öğrenmek mi ?
Bazılarımız için ise hayat, öğrenmenin hiç bitmeyen bir yolculuğu gibidir. Yeni bilgiler edinmek, farklı beceriler geliştirmek ya da dünya görüşünü genişletmek, bu kişiler için başarı anlamına gelir. Bu, bireyi sürekli yenileyen, geliştiren bir motivasyon sağlar ve yaşamı daha dinamik kılar.
Ancak, öğrenme süreci bazen yorucu olabilir. Özellikle öğrenilen bilgilerin hayata geçirilmesi için yeterince zaman bulunamazsa ya da öğrenme süreci, sadece birikim yapmakla sınırlı kalırsa, bu yolculuk kişiyi tatminsiz bırakabilir.
Öğrenilenleri hayata entegre etmek, bu süreci daha da anlamlı hale getirir, doğru. Ancak bence öğrenme bir hedef değil, yaşam biçimi olmalıdır.
Hayatta dengeyi sağlamak mı ? (ki bence modern dünyanın en zor zanaati işte bu)
Dengeli yaşayabilmek bir ödülse, bu, günümüzde en zor kazanılan ödüllerden biridir.
İş, aile, arkadaşlıklar ve kişisel zaman arasında bir köprü kurmak, hayatı daha huzurlu hale getirebilir. Dengeli bir yaşam, stres seviyesini azaltır ve bize içsel bir huzur sağlar.
Ancak, dengede kalmaya çalışmak bile bazen yorucu oluyor. Hayatın sürekli değişen dinamikleri, bu dengeyi kurmayı daha da zorlaştırabiliyor.
Bence çağımızda ne dengenin tek bir tarifi var ne de “mükemmel denge” diye bir şey… Önemli olan, zaman zaman önceliklerin değişebileceğini kabul etmek.
Kendimizi hep mutlu hissetmek mi?
Mutluluğu hayattaki en önemli başarı olarak görenler de var… Ancak mutluluğun doğası da kişiden kişiye değişiyor. Kimileri için küçük anların keyfini çıkarabilmektir mutluluk. Sabah içilen bir kahvenin tadı, sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek ya da bir dostun bizim sayemizde gülümsemesi… Diğerleri için mutluluk, daha derin bir tatmin hâli, kendini gerçekleştirmenin bir sonucu olarak görülebilir.
Mutluluk çok önemli ama onu bir hedef, bir başarı ölçütü olarak görmek, kişiyi hayal kırıklığına sürükleyebiliyor. Çünkü mutluluk, kontrol edilebilen değil de yaratılabilen bir durum aslında.
Ve bazen şu hataya kapılıp mutluluğu yalnızca dışsal olaylara bağlıyoruz… Oysa mutlu olmayı içsel bir güç olarak görmek önemli. Araştırmalar, insanların mutluluğunun yalnızca %10’unun dış koşullardan, geri kalan %90’ının ise bakış
açılarından kaynaklandığını gösteriyor.
Aslında, kendimizi mutlu hissetmek, yukarıda saydığım ve değer verdiğimiz amaçların bir çıktısı, bir yan ürünü gibi görülebilir…
Mutluluğu kendimize sürekli bir hedef olarak almak yerine, günlük yaşamın içindeki detayları dokuyan bir iplik gibi düşünebilmek önemli. Çünkü küçük anların kıymetini bilmek, hayatın getirdiği zorlukları kabul etmek ve mutluluğun anlık bir ödül olduğunu unutmamak, mutlu olma sürecini kolaylaştırıyor.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum: mutluluk, peşinden koştuğumuz hedeflerimizle çatışmamalı; aksine, onları daha anlamlı hale getirmeli.
Peki ya sizin yolunuz hangisi? Siz bunlardan en çok hangisine ağırlık veriyorsunuz?
Yoksa burada bahsetmediğim bir yol mu sizinkisi?
Blog Yazısı: Linkedin
Tüm Blog Yazılarım: Blog